ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNE BABANIN ROLÜ / Köşe Yazısı - Rukiye ÇINAR

9.02.2016 15:44:35
Rukiye ÇINAR

Rukiye ÇINAR

                                 

 ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNE BABANIN ROLÜ

 

 
Yıllarca beklenen kişi bir eve konuk olduğunda, ona gösterilen ihtimam, hoşgörü, mutluluk kaçınılmaz olur. Aslında bir anne baba için de bu noktadan bakmak gerekli ve güzeldir. Çünkü aileye yeni bir birey teşrif eder. Küçücük, savunmasız durumuyla sürekli bir şeyler anlatır, durur. Bilir ki aslında anne babası ona pervane olacaktır. Aslında duygu,his ve davranış  olarak her şeyi yaşar, farkındadır. İşte a’raf  nokta burasıdır. Acaba bizler ne kadar bunu biliyoruz? Ne derece bunun farkındayız?
 
“Her çocuk İslam fıtratı üzere doğmuştur.”diye buyurmuştur Peygamber Efendimiz. Çocuğun maddi ve manevi her ihtiyacına ebeveynleri bakar. Bu sorumluluğu bilmek bireyi iyi yetiştirmenin ilk aşamasıdır belki de. Pedagog A. Güneş: ”Eğitim evde, gelişim sokakta olur.  Çocuk; duygularını fark etmeyi, kendini ifade etmeyi, sosyal ilişkilerde nasıl davranılması gerektiğini anne babasından öğrenir.Bu öğrenmenin gerçekleştiği mekan evdir. Ev, çocuk için gündelik yaşamın prova edildiği yerdir.” derken evdeki eğitimin önemine dikkat çekmiştir.
 
Çocuğun duygusal hayatı aslında ruhudur. Çünkü, şu zamanda maddi ihtiyaçlar az çok karşılanıyor. Muhatap addettiğimiz maneviyattır.Dikkatle bakıldığında çocuğun  bizden istediği sevgidir. Anne babalar bu sevgiyi verme adına onlarla bol bol iletişim kurmalı, onlara dokunmalı, yeri geldiğinde onlarla çeşitli aktivitelerde bulunmalıdır. Sevgiyle yetişen bir çocuk çevresini de anlayabilir. Ailede sevgiyi alamamış ya da sevgiye doyamamış bir çocuk aslında sürekli bunun arayışı içindedir. Mesela yılışık hareketler, vurup kaçmalar, bazen tükürmeler, inatçılık… Bu nedenle ebeveynler sevgisini çocuğa koşulsuz sunmalıdır.
 
Çocuk bilmelidir ki her durumda onu sevecekler. Emin olunan bir sevgi, kökleri sağlam bir ağaca benzer. Her koşulda dayanma gücü olur ona. Zaten bir Yunus Emre, bir Mevlana, bir Fatih Sultan Mehmet.. gibi nice gönül  ve cihad erleri bu yolu sevgiyle aşmamışlar mı?  Osmanlıda ne kadar başarılı devlet adamı olmuşsa onların yanında sevgiyi, aşkı aşılayan gönül erlerini unutmamak gerekir. Tabii bu sevgi ne kadar erken verilirse o kadar iyi olur. Çünkü ağaç yaşken eğiliyor.
 
Çocuk kişiliğini güçlendirecek durum, ebeveynlerin çocuğun hislerine, yaşadıklarına ortak olmasıdır. Yani olumsuz bir tutum geliştirmek yerine onu anlamaya çalışmak, duygularına tercüman olabilmek...
 
Unutulmamalıdır ki çocuk bizim gibi olmak zorunda değildir. Tamamen farklı ve özeldir. Kendimiz gibi olmasını beklemek zihnimize yerleşmiş büyük yanılgıdır. Herkese göre belirlenmiş, biçilmiş bir hayat vardır. Bu anlamda çocuğun kendi yerini elde etmesi, görevlerini hakkıyla yerine getirmesi, iyi, duyarlı bir insan olması için çocuğa rehber olmamız gerekir. A. Güneş: “Çocuk eğitiminde yönetmek değil rehberlik etmek esastır. Ebeveynin yapması gereken çocuğa henüz yabancısı olduğu yaşam hakkında rehberlik etmektir.Doğru rehberlik ancak ihtiyaç anında sunulan yardımla mümkündür. Bir iş yapan çocuğa, o işi yapması için fırsat verilmeli… İşi beceremediğinden dolayı her an müdahale edip ona yardım etmeye çalışılmamalıdır.” şeklinde ifade etmiştir.
 
Bir başka nokta ise çocuğa onun varlığını hiçe sayacak şekilde küsmemektir. Çocuklar küçüklükte problem çözme yeteneğine tam sahip olamadıkları için kızarlar, küserler, başka davranışlara da yönlenebilirler. Onlar çocuk ; ama ebeveynler olgundur. Çocuk ne kadar yanlış yapsa da unutulmamalıdır ki masumca yapar,  bizlere de koşulsuz kabul düşer. Ancak böyle olduğunda çocuk kendi dünyasını fark edip kendinin değerini hisseder. Duygusal gelişimini olumlu şekilde sürdürür…
 
Evde anne baba arasında olumsuz bir durum yaşanmışsa çocuklar bu durumdan maddi manevi uzak tutulmalıdır.Çünkü çocuğun özellikle ilk yılları yaşananların hepsini daha sonra davranış haline getireceği kritik dönemlerdir. Kavga, gürültü, rencide edici davranışlar, şiddet vb. olayların olduğu ailede çocuk duygusal olarak hep yetersiz ve güvensizdir. İleride de ya içe kapanık ya da münakaşaya meyilli olur. Çünkü daha küçücükken bunlara şahitlik etmiştir. Bundan ötürü çocuk yetiştirirken önce kendimizi eğitmeliyiz. Unutulmamalıdır ki kendini eğitemeyen başkalarını eğitemez.
 
Aile içi tartışmaların bir de şu yönü vardır: Çocuk kendisini annesiyle özdeşleştirmiştir. Çünkü beraberlikleri duygusal paylaşımları babaya göre daha ziyadedir. Eğer anneye kızıp küsen bir baba varsa çocuğa da aynı muamelede bulunmuş olur. Çünkü annesiyle duygudaş olan bir çocuk vardır. Hiçbir hareketimizde çocuğu yok sayamayız. Aksi halde hayata karamsar bakan bir birey yetiştirmiş oluruz.
 
 Bir diğer konu ise çocuğun anlamlandırma gücüdür. Hele bu zamanda ebeveynler çocuklarına istedikleri her şeyi almakta. Hal böyle olunca çocuk, alınanlara karşı daha da doyumsuz olmaktadır. Önemli olan eşyaların manasına nüfuz etmekken sürekli değişim isteyerek hakikate inememektedir. Çocuk onlarla kendi, gerçekle hayal arasında köprüler kurar, bu sayede manası derin duygusal ve zihinsel bağlar oluşturur. Sürekli bir şeylerin alınması bu bağa set çeker. Hiçbir durumda israf kabul edilmediği gibi çocuk eğitiminde de kabul edilemez.
 
Çocukta buna dair olumsuzluklar varsa yanlış alıştırılması, kısıtlanması, çok şımartılması, sevgiye doyamaması gibi nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Bunu yine biz bulmakla yükümlüyüz. Unutulmamalıdır ki bir ağacın dallarında, meyvelerinde sorun varsa köklerine bakılır. Çocuğun da davranışlarında olumsuzluklar varsa ağacın kökleri hükmünde olan duygusal hayatına inilmesi gerekir. Çünkü davranışlar içteki his hayatından vücut giyer.
 
Davranışların nedenine inilirken uygun yöntemlerin kullanılması gerekir. Konuşarak, duygusal bağ kurup anlamaya çalışarak…Olumsuz davranışların, anlayışların  silinmesi için verilen cezalar çocuğa olumlama yapmaz. Belli süre ortaya çıkmayabilir, ama bu ortadan kalktığı anlamına gelmemelidir.Çocuk cezayla hangi davranışı yapması gerektiğini öğrenemez. ’ Aksi davranışı için ceza almıştır, böylelikle bedelini ödemiştir ve olumlu davranış göstermek  zorunda değildir.’ Çocuk bunu düşünür.
 
Kendisinin özgürlük alanı kısıtlandığı için ise o anda kendi hatalarını görmeyip ceza verene öfkelenir. Bazen intikam alma derecesine gelebilir. Yani ceza geçici bir dizginlik sağlasa da sürerlik açısından işlevsel değildir. Kişinin vicdani sesini söndürebilir, sesin duyulması için olay ve durumla kişiyi baş başa bırakmak gerekir…Bazen sadece o anda susmak, bazen neticelerden haberdar etmek, empati kurmasını sağlamak gibi.
 
Ebeveyn olarak kişinin kendini  geliştirip çocuğuna güzel davranışlar, yaşayışlar kazandırması zaruridir. Aksi halde bedelin ödenmediği hiçbir durumu tarih yazmamıştır. Yapılan iyilikler de boşa çıkmamıştır.Niyet edip azimle mücadele edilmelidir.
 

Zamane nesillere bakıldığında ise dimağlar karışık, duygular  paramparça, değerler altüst, saygı-sevgi-hoşgörü adına söylenenler içi boş birer gelecek bohçası… Atinin nesilleri şimdinin mücahitleri olmalıydı aslında. M.Akif’in dediği gibi “Asım’ın nesli” olacak, takdire şayan, gül-i demetlerin oluşturduğu bir cihan olması ümidiyle… 

Bu yazı toplam 3282 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.