BİZ VE BİLİM TARİHİMİZ / Köşe Yazısı - Osman DAĞ

18.03.2015 17:19:05
Osman DAĞ

Osman DAĞ

BİZ VE BİLİM TARİHİMİZ
İnsanlar ve toplumlar geçmişine, tecrübelerine dayanarak yeni ürünler, fikirler üretirler. Geçmişinden bihaber olan toplum, yeni formatlanmış bir bilgisayara benzer; maziye ait programlar silinmiş olması sebebiyle işlem yapabilmesi için program yüklenmesi gerekir.
Geçmişimizden habersiz olmamız hem ferdi hem de toplumsal açıdan özgüven eksikliğine sebep olur. Özgüveni olmayan ya da eksik olan bireylerden yeterince verim almak neredeyse imkansızdır. Bilim tarihinin bilinmesi ise yeni ürünler ortaya koymak açısından cesaret verici bir etkiye sahiptir. Ünlü Bilim Tarihçisi Fuat Sezgin: “Bizim yolda ilerlememizi engelleyen birçok taş var. Bunları bertaraf etmemiz lazım. Bu engeller/taşlar aşağılık duygusundan kaynaklanıyor. O da bilgisizlikten geliyor” [1]der. Bilgiyi üretenler kazanır. Üretimi başkasından bekleyenler üretemezler. Günümüz  şartları ise üretmeyi ve bir adım önde olmayı gerektirir.
Okullarımızın ders kitaplarında mevcut olan bilim teorileri Öklid, Dalton, Kepler gibi isimlerle anılır (Bu isimlerin sahiplerini rahmetle anıyoruz). Bu teorisyenlerin arasında Ahmet, Mehmet, Hasan gibi isimler hiç rastgelmemektedir. Mevcut kitaplara bakıldığında sanki Ahmetler Mehmetler hiçbir şey yapmamışlar, yapamamışlar gibi bir düşünce oluşmaktadır. Gerçekte bu böyle midir?  Bilim tarihini bilmeyen toplumlar bunun doğru cevabını veremezler. Bilmek ise birçok soruya cevap olur.
Peygamber efendimize verilen risalet ile birlikte İslamı kabul eden insanlar okumanın ve yazmanın önemine vakıf olmuşlardır. Zaten ilk nazil olan ayet de “İkra”(Oku) değil midir? Müslümanlar Bedir Savaşı’nda esir düşen müşrikleri on kişiye okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmamışlar mıdır? Oysa esir düşen müşrikler zengin ve müslümanlar ise fakirdiler ve pekala esirleri bırakma karşılığında fidye isteyebilirlerdi.
Asrı saadette paradan daha üstün bir yere koydukları ilim anlayışlarıyla müslümanlar, sonraki zamanlarda birçok ilimi öğrenip ircaa etmişlerdir. Miladi 9. Yüzyılda, Batı cehaletin karanlık çağını yaşarken İslam alemi ilk üniversiteye ev sahipliği yapmaktaydı. O zamanlarda, dünyada böyle bir kurum yoktu. Müslümanların üniversitelerinde ise farklı fakülteler bile yer almaktaydı.  Bağdat’da, Mısır’da, Harran’da ilk İslam üniversite örnekleri görülmektedir.
Büyük alimlerimizden Cabir bin Hayyan(ö. 815): “Allah beşere yeni şeyler üretme kabiliyetini vermiştir. Yeni bir taş, nebat, hayvan teşekkül ettirebilir miyiz?” sorusunu o çağlarda sormaya başlamıştır ve bu soruya kendi kanaatince “Evet. Yapabiliriz.” cevabını vermiştir.[2] Böyle bir şeyi yapabileceğine inanan bir kişi neler yapmaz ki, neler başarmaz! Nitekim kimya alanında yaptığı araştırmalara ancak 17-18.yy’da eklemeler yapılabilmiştir.
16.yy’da Galileo(ö.1564) “Dünya dönüyor.” Dediği için kilise tarafından yargılanırken müslümanlar 10.yy’da şu soruyu sormaktaydılar: “Dünyanın bir eğimi vardır. Fakat bu eğimde bir azalma veya artma var mıdır?” Dünyanın eğimi muntazam azalmaktadır; 2000 yılda yaklaşık olarak 1 derece gibi bir miktar azalma olmaktadır. Bu eğimi ise gökmekaniği 19.yy’da keşfedebilmiştir.[3] Ne kadarda geri kalmışız öyle (!)
Beşeri coğrafyanın kurucusu kabul edilen Karl Ritter (ö.1859) (her ne hikmetse) hiç seyahat etmeden coğrafya bilimini kurduğu için sevinirken, 9.yy’da Müslümanların çizdiği dünya haritasından Müslümanların haberi olmamaktadır. Rüzgarın oluşumunun açıklanması bilim tarihinde Kant’a (ö.1804) dayandırılırken; 9.yy’da Müslümanların “Rüzgar nasıl oluşur? Yağmur nasıl oluşur? Med-cezir neden oluşur” sorularına verdikleri cevaplar nedense gün yüzüne çıkarılmaz. 10.yy’da İbni Sina ve Biruni’nin ışığın hızı üzerine yazışarak tartıştıkları bilim tarihinde hiç gündem olmaz.
Bu tür örnekler saymakla bitmez ve böyle örneklere bakıldığında Müslümanların, bu günkü medeniyet ve teknolojinin oluşmasında bilime büyük katkılarının olduğu açıkça görülmektedir. Peki maziye bakıp övünmekle yetinmek doğru mudur? Elbette hayır! Tüm bu veriler, Müslümanlara, yeni şeyler üretmek için cesaret vermelidir. Bilim tarihinde Müslümanların rollerini ortaya çıkarmış olan Fuat Sezgin, bu anlamda müteşekkir olunmayı hak etmektedir.
Bir bilgi zikredildiği zaman, kaynağının belirtilmesi elzemdir. Bu, hakkı sahibine teslim etmektir, aynı zamanda. Müslüman alimler yeterince bilinmemektedir: Huneyn bin İshak’ın, Harezmi’nin, Zerkali’nin, Ebubekir Razi’nin çalışmalarının bilinmesi bir yana isimleri bile pek bilinmektedir.
Okullarımızda okutulan ders kitaplarında bu alimlerin çalışmalarından mutlaka bahsedilmelidir. Üniversitelerde açılan Bilim Tarihi bölümleri de ayrıca önem arz etmektedir; çünkü tarihten bihaber olmak, tarihsiz olmaktan pek de farklı değildir.
Osman DAĞ  


[1] Bilimler Tarihçisi Fuat Sezgin; s.110
[2] A.g.e, s. 80,81

[3] A.g.e, s.26 

Bu yazı toplam 4155 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
Bilal
18 Mayıs 2015 Pazartesi 13:37
13:37
Düğün bitti. Osman Hocadan yeni yazılar bekliyoruz.
ömer
26 Mart 2015 Perşembe 08:46
08:46
abi dalton öklite rahmet okuma da neyin nesi. yeni köye eski adet. tespitler doğru
BİLAL AKGÜL
19 Mart 2015 Perşembe 07:05
07:05
YAYINLANAN YAZILAR TEK YAZI KARAKTERİ İLE YAYINLANIRSA GÜZEL OLUR
Bilal Akgül
18 Mart 2015 Çarşamba 18:25
18:25
Medeniyet birikimimizi bilmeden,yeni bir dirilişin olmasından bahsetmek mümkün değildir.değildir. İbn Haldun'un deyimiyle geçmiş geleceğe suyun suya benzediği gibi benzer.Kalemine sağlık Osman Hocam.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Eğitimle Diriliş | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.